Ben 30 Aralık akşamı geç bir saatte babamı kaybettim. Bunu satırlara indirgemek çok zor. Şu an; yine ilk haberi aldığım andaki gibi kalbimi, ondan yayılarak tüm ciğerlerimi, göğüs kafesimi ve geri kalan bildiğim her yeri alev almış halde. Ciğerim yanıyor kelimesinin anlamı bu olsa gerek. Çok uzunca bir yeri fütursuzca koşmuş da nefes nefese ciğer yanığıyla kalmışım gibi.
Ben size burada babamın bendeki kişisel izlerini anlatmayacağım. Çok iyi bir babaydı ve bu kuşkusuzdu, taa 200 metre uzaktan bakan biri için bile öyle görünürdü. Ama çok kısaca çok iyi bir mimardı ondan bahsedebilirim belki. Yüksek Müh. Mimar Savaş Bingöl 80’li yıllardan hastalandığı 2011 yılına kadar birçok sanayi kuruluşundan, okula ve özellikle benim için en çok iz bırakanlardan Çırağan Sarayı restorasyonuna imzası olan bir mimardı. Ayrıca çok keyif aldığı işlerde icra ettiği gibi çok iyi boya ve desen bilirdi. Ama işte 2011 yılında çalan acı bir telefon ve gelen hastalık haberi bu bildiğimiz hayatı ve babayı bizden almıştı. Biz yıllardır ondan kalan kırıntıları bir araya toplamaya çalışarak, “bak şurada eskisi gibi güldü.” Bak burda eskisi gibi yemek istedi.” diyerek umutları uç uca ekleyerek ve içten içe hep çocukça daha iyi bir günün geleceğini umarak geçirdik. Bir taraftan da tam tersi, her sabah en kötü haber alacağımız telefonun çalmasını bekleyerek uyanırken. Her mutlu olduğun anda içine sen şimdi niye mutlu oldun ki diye, niye güldün ki diye hatırlatarak. Tam 10 yıl.
Ama şimdi bitti ve en korkulan karanlık an geldi. Sonra o da geçti. Garip bir sis var, dağılmıyor.
Şimdi ölüm bitti ve oyun zamanı geldi.
Popüler olmayan düşüncem nedir biliyor musunuz? Bence ölümler sonrası teselliler hiç iyi gelmiyor insana. Anma törenleri, cenazeler, cenazeye gelenler de. Bu nedenle sanki pandemiye denk gelmiş olmaya razı gibi içim. Son anında sadece bana kalan en önemli mirasa, yani ablama ve anneme, belki de canlarını acıtacak kadar sarılmış olmak benim için yeterliydi. Şimdi ölümü bir oyun içinde düşünüyorum. İlk defa ölümün nasıl olabileceği hakkında düşünüyorum ve doğal olarak elimde hiçbir veri olmadığı için, gidenler Volver gibi geri dönmediği için, sürekli üzerine ekleyerek güzel bir ölüm hayali kuruyorum.
Şimdi size onu anlatayım. Ölüyorsun ve seni seven eski ölmüşlerinin arasına doğru göğe çıkıyorsun ama en sevdiğin yaştasın. Babam için bu belki de üniversite yıllarıydı bilemiyorum. Artık sana ağırlık yapan hapisane bedenden kurtulmuşsun. En dinamik halindesin. Kim bilir belki de orta yaşta ya da çocukluktasın. Ama düşünürsen çocukluk hep çok iyiymiş gibi hatırlanır içine girince ne kadar sıkıcı geçtiğini bilirsin o da ayrı bir tutsaklık anı gibidir. Sonra çok sevdiğin herkesle istediğin kadar beraber olabiliyorsun. Fidel bile orada. İstediğin zamansa biz ölümlülere bakıyorsun. Bakıyorsun ve beyinlerinin içinde sürekli seninle konuştuklarını, zaman zaman hesaplaştıklarını, çokça andıklarını duyabiliyorsun. Hesaplaşmalar ve biraz ahı kalanların ahları can sıkıyor ama o ikinci hayat o kadar tatlı ki artık, acıyı bir şekilde dengeleyebiliyorsun. Ve Allah gecinden versin tabii yanına gelecekleri bekliyorsun. Belki cenaze sırasında insanların arasında gezip “ahh ya keşke bu kadar üzülmeseniz, burası çok daha iyi” diye iç geçiriyorsun.
Yani ne bileyim en nihayetinde arkasından ağladığımız madde oluyor çoğu zaman, geride kalan maddenin toprağın altına girmesi ağladığımız. Çünkü belki de daha ilerisini düşünmeye aklımız yetmediğinden ve maddeleştirmeye, somutlaştırmaya çalıştığımızdan her şeyi. Yani çünkü kaçımızın gönül gözü var ki? Ama aslında sevdiğimiz şey en baştan beri maddesi değildi ki… Sevdiğimiz şey oyunun kuralına göre çoktan göğe yükselmişti.
Canım babam tüm sevdiğin arkadaşlarınla kıran kırana mimarlık tartıştığın; annene, babana, biricik abine özlemle sarıldığın, Fidel’in kafasını pat patladığın, anneminkilerle annemin tatlı çocukluk anılarını konuşup yine o camdan düşen kızı küçücük yaştayken nasıl kurtardığına muzipçe güldüğün yeni hayatında çok çok mutlu olmanı dilerim. Hee unutmadan bol bol dondurma!
Benim bu mayıs'ta 2 sene olacak.. 2 koca sene onsuz nasıl geçti anlamadım, ama ben hala hissizim.. her şeye karşı. tüm hislerim onunla gitti sanki.. Babanızın da yattığı yer nur olsun..
Acı bir kaybın ardından bin tane mum yanar, her gün birisi söner ama bir tanesi asla sönmez derler. Değerli babanız nurlar içinde yatsın.